Blog

Kitaplarla doyulur mu; cümlelerle, mısralarla?

Mürekkeple dertleşip, kavga edilir mi notalarla?

Kanepenin köşesinde kadın; başı dizlerinde, ellerinde en sevdiği kitabın altını çizdiklerinin üzerinden geçerken, tok sesiyle adam… Kadının elleri adamın saç telleriyle haşır neşir, kendini hatırlatırcasına kendine, dikkati en çok her cümlenin sonunda “unutma” deyişinde…

Dört duvar arasında her yere sinmiş mürekkebin kokusu, müziğin ritmine karışırken; şart mı mutfaktan sızan pembeleşmiş soğan kokusu illa?

Televizyon sesinin dünyanın çığlıklarını bastırdığı akşamlarda, birbirinin yüzüne bakılmayan yemek masalarında duygusuz bir ifadeyle tuzluk uzatmak daha mı iyi sanki, dizleri dizlerine değmiş heyecanla film izlerken dudağının kenarındaki ekmek kırıntısını eliyle aldığında yüzlerine yerleşen tebessümden?

Aynı çatı altında, hijyen kokan yatak odasında, peş peşe asılı kusursuz ütülenmiş gömlekler daha mı güçlü, düşünüp düşünüp bulamadığı; cümlede olmazsa anlamın tamamlanamayacağı kelimeyi ardından yanaşıp kulağına fısıldayınca eş’lik etmekten ömrüne? Olamaz ki.

Kendi evlerinde, bitmiş halini dinlemek için heyecanla tuşa dokunmasıyla çalmaya başlayan müziği; iki adım gerileyip gözlerini kapatan adamın elinde kalemiyle sağa sola sallanarak orkestra şefliği yaparken kendinden geçerek dinleyişini, elleri dudaklarında birleşmiş izlerken kadının, hangisine dikkat kesileceğini bilememesindeki gururlu heyecanı, ses kesilinceye dek bekletip, biriktirip, nihayet bitince kendisine koşup sarmaş dolaş olduklarındaki mutluluğun tadı hangi tatlıda mevcut?

Kavga ederken duvarlara fırlatılıp kırılan antika vazoların, kıymetli bibloların değil de günlerini, gecelerini vererek yazıp yazıp üst üste dizdiği kağıtları avuçlayıp paramparça etmenin daha az mı acı verici olacağını düşünüyorsunuz ona? Ya da tamir etmenin daha kolay?

Kendini affettirmek için pahalı taşlardan, hediyelerden medet ummak yerine üzgünlüğünü her notasında bas bas bağırdığı kaydın değeriyle bir mi olacak, bir zaman sonra sıkıldığında ya da eskidiğinde değiştirilecek bir arabanın anahtarı? Yok, hayır.

Sanat; evdir, ev ise; önce kendi yüreğin. Kimseye dokunamamış bir yapıt, değerini ispatlayamayacağı gibi; sahibine ait söylenmemiş sözler de size yük olmaktan öteye gidemez. Üretemediğiniz yerde sindirip, yeniden yorumladığınız; bir paragrafta yaşanmışlıklarınızdan kesitler bulunca daha evvel maziye gömdüğünüzü yeniden yaşadığınız, ya da kim bilir, sizin içinizde yaşattığınız sonsuz boşluk bile… Hepsinin bir yerde bir değeri, bir anlamı olabilir.

Evrende kendi yerini iyi seçmeli, kendi değerini daha iyi ve herkesten çok bilmeli. Düzene uymaya zorlanmaktansa, kendi özelinde ruhuna iyi gelen ne varsa biriktirmeli… Ve bunu, en önce, elindekilerle yapabileceğini de deneye deneye öğrenmeli.

Peki daha ne kadar vakit gerek bize; ruhu doyurmadan yaşayanın, nefes alan ölülerden farksız olduğunu anlamak için?

Kıymetini kavramaya yardımcı olarak Mungan’ın da dediği gibi;

“Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren…”





Kategoriler

Rastgele Yazılar

Sosyal Medyada Biz+